Açıkça ve Bilerek Kuran’ı İnkar edenlerin kastedilmediği sanırım Başlıktan açıkça anlaşılmaktadır.
Kişi, “Kuran’a İnandığını zannetmektir.” Gerçek İslam’ın Ancak “Kuran’dan öğrenilebileceğinin” farkında değildir. Kuran’la bağı kesilmiştir. Kitabının, “Düşünün… Aklınızı kullanın…” anlamındaki Ayetlerinin uygulanması bir yana, varlığından dahi haberi yoktur. Bir Şeyhin Mürididir. Ya da onlarla aynı ortamı / inançları paylaşmaktadır. Şartlandırıldığı inanca göre; Kuran’ın “Ana Dilindeki Çevirisini” okuması “Günah” ve hatta ”Haramdır.” Bunun doğal neticesi; kafasındaki Yaratan inancı, Kuran’ın Allah’ından çok farklıdır.
Yazımızda, bunların somut olarak görüleceği kanısındayız.
Bu Yazıya;
-- Müşrikliğin Neresindeyiz…?
-- Atalarımızdan Böyle Duyduk…!
-- İslam’ı Nasıl Yozlaştırdık…!
Başlıklarını da koyabilirsiniz.
Müşrikliğin Neresindeyiz…?
Bu Soru, “Müşrikliğin Dışında Değiliz” İddiasıdır.
Ve bu durum, “Kuran’ın Bilinçsiz İnkarı” ile iç-içe yaşanmaktadır.
Bu İddialarımız, Yazımızın tamamında açık bir şekilde ortaya konulmuş olacaktır.
Kuran’ın “Bilinçsiz İnkarı” ifadesi ile kastedilenler, Kendisini Ateist kabul eden, ya da İslam dışında başka bir İnanca sahip oldukları için; Kuran’ı kabul etmeyenler değildir.
Bir “Ehli Sünnet Mezhebi Mensubu” olduğu kanısında olan ya da olmayanlardan; Bir “Mürşide(?) / Şeyhe(?), .…” bağlananlar / Onlara Mürit olanlar. “Kuran’a İnanırı” olduklarını zannettikleri halde; Akılla-Mantıkla, Kuran Ayetleriyle açıkça çelişen, “Hadis Etiketli” hiçbir İfadeye “Hayır / Uydurmadır” diyemeyenlerdir.
Farkında olmadan Şirke ve dolayısı ile, “Kuran’ı İnkar Etme” durumuna düşüyorlar.
“Kuran’a İnanıyorum” diyen birisine, “Hayır İnanmıyorsun” anlamına gelen ifadelerle Cevap vermek? Ağır bir İtham, hatta iftira olmaz mı? İftiranın; büyük bir günah olmasının yanında, Normal bir Kişiliğe Sahip olanların, “Tenezzül Etmeyeceği bir Davranış olduğunu” biliyorum. Sanırım, yazımızın devamındaki açıklamalarımızdan sonra durum anlaşılacaktır.
Burada bir noktaya açıklık getirelim. İnancı ne olursa olsun; Bir Kişiye doğrudan, “Sen Şu’sun” demeye, Hakkımız olmadığı gibi, böyle bir Düşüncemiz de söz konusu olamaz. Tahlillerimiz sonucu varılan Neticeler / Hükümler, o tahlillerde belirlenen durumlara bağlıdır. Dolayısı ile, yapılacak itirazlar, “Tahlillerin tutarlı olup olmadığı” ya da “Bu tahlilden, bu Neticeye varılamayacağı” noktalarında olmalıdır.
İslam; Tarihi boyunca, en büyük Zararı / En Yıpratıcı Kötülüğü, İslam’ın açıkça karşısında olanlardan değil; İslam’ın “En Çok Seveni / Koruyucusu / Alimi / Mürşidi /Şeyhi…” Görünümünde olanlardan görmüştür.
Bunlar, bu Kötülüğü, Bilinçli olarak, “İslam’ı Çıkar İçin Kullanmak amacı ile Yozlaştırarak” yapıyorlar. Ve Bilinçsiz ya da aynı yolun yolcusu Din Adamları tarafından; bu yozlaştırmaların, Topluma benimsetilmesi ile Hastalık Bünyeyi sarıyor. İslam Karşıtlarının, kendi Silahları ile Saldırılarına, İslam’ın / Kuran’ın Cevap vermesi her zaman kolay olmuştur. Fakat ellerine verdiğimiz “Uydurma Hadisler” gibi Silahları İslam’a karşı kullanmaları ağır yaralar açmıştır.
Yapılması gereken, bu “Kamburların / Urların …” Ameliyatlarla İslam’ın bünyesinden atılmasıdır. Kuran elimizde iken “Kolay gibi” görülse de, İslam’ı çıkar için kullananların “Engellerinin Aşılması” Sanılandan Çok daha Zordur.
Konunun daha rahat Anlatılabilmesi için; önce bazı Noktalar üzerinde düşünelim; Sonra da, Bunların “Nedenlerine ve bu Duruma Nasıl gelindiğine” daha yakından bakalım.
KONUYA ANA KAYNAK KURAN AÇISINDAN BAKALIM…!
** …. Kuşku ve çelişme yoktur onda. Âlemlerin Rabbi'ndendir o. (Yunus 37)
Kitabımız; Akıla / Mantığa, Bilime / Bilgiye Olağanüstü Değer Vermiştir.
Kişinin; “Dine / İslam’a / Kuran’a” Muhatap olabilmesi için, “Akıl Sahibi Olması” gerekiyor.
Bu Açıdan Değerlendirildiğinde; “Aklın, Kuran’dan Önce Geldiğini söylemek”, Kuran’la Çelişmez.
Yalnız burada söz konusu olan Akıl, Kişisel Akıl değil, “Objektif Akıldır”
-- Bir Konuda, “Varılan Neticeye / Verilen Hükme”; yapılan Tüm Eleştirilere, Tutarlı Cevaplar verilebiliyorsa; Bu “Netice / Hüküm” Objektif Aklın bir Ürünüdür diyebiliriz.
Kuran’ın birçok Ayetinde, “Düşünmez misiniz? Aklınızı Kullanmaz mısınız?”Anlamında Sorular Sorulmuş; “Düşünün… Aklınızı Kullanın…” Anlamında Emirler Verilmiştir.
** …. Ne kadar az düşünüyorsunuz …. (Neml 62 Müminun 58)
** .… Düşünmez misiniz?... (Yunus 3 Enam 50 Saffat 155)
** .… Yoksa/hala düşünmez misiniz?... (Hud 24,30 Casiye 23 Nahl 17 Secde 4)
** …. Düşünün …. (Araf 59,74,86,171 Yonus 101 Hud 28 Enam 40,46 Sebe 46 Bakara 231 Aliİmran ….)
** .… aklınızı kullanmayacak mısınız? … (Araf 169 Kasas 60)
** …. neden aklınızı kullanmıyorsunuz? … (Yasin 62)
** …. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? … (Yunus 16 Hud 51 Enam 32 Saffat 158 Enbiya 10,67 ….)
** …. Allah, Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır. (Yunus 100)
Kuran’a İnandığını düşünen her kişi; Aklını kullanmak ve Dinine / Hayatına dair her konuyu, Kendi Akıl terazisinde tarttıktan sonra Kabul ya da Reddetmek durumundadır.
Doğal olarak, Yaratan, bir Topluma göndereceği Elçisini o Toplumun içinden seçecek ve Elçi, Tebliğini Toplumunun konuştuğu Dille yapacaktır. Bu Doğal Kuralın Sonucu, Kuran, “Arapça” olarak indirilmiştir. Kuran’ın Arapça olduğunu bildiren tüm Ayetlerinde; “Anlayasınız, Düşünesiniz, Öğüt Alasınız …” Anlamlarındaki ifadelerle, “Neden Arapça Olduğunun” Gerekçeleri Açıklanmıştır. [1]
** Biz onu sana, Anlayasınız diye, Arapça bir Kur'an olarak indirdik. (Yusuf 2)
Bir Kuran İnanırının, Dinini, Ana kaynağından Anlayarak Okuması / Öğrenmesi ve Yaşaması gerekiyor.
Kuran Arapça olduğuna göre, Arapça bilmeyenler için -Objektif Aklın kabul edebileceği- “Tek Yol”, Ana dilindeki Çevirisinden okumasıdır.
Kişinin Gerçek İslam’la olan en sağlam bağı, doğrudan Kuran’la muhatap olmasıdır.
-- “Kuran Anlaşılmaz…” diyemeyiz. Çünkü Kuran;
** Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?! Diyor.
(Kamer 17 22 32 40) Ve Bu Ayet, Aynı Sure içinde dört kez tekrarlanıyor. Buna rağmen, “Anlaşılmaz Olduğunu” iddia etmek, Kuran’ın “Anlamsız Olduğunu” İddia etmektir. Ve bu Ayetlerin Reddi Anlamına gelir. Bu Ayetler, aynı zamanda, İslam’da her Ferdin, “Tek-tek ve Doğrudan”, Yaratan’ına Muhatap Olduğunun da ifadesidir. “Vebali; Diyanete / Hocaya / Şeyhe … aittir” gibi düşünceler, Kişiyi Sorumluluktan kurtarmaz.
** Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! (Araf 3)
-- “Kuran Esasları vermiş. Bazı Konuların açıklamasını için Hadislere …. ihtiyaç vardır.” da diyemeyiz.
** ..... Biz bu Kitap'ta, hiç bir şeyi eksik bırakmadık......” (Enam/38)
** ..... Kuran ..... her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir.” (Yusuf/111)
** And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü-türlü misal gösterip açıkladık......” (İsra/89 Kehf/54)
** And olsun ki bu Kuran'da insanlar için her türlü misali vermişizdir.....” (Rum/58)
Bu Açık ifadelere rağmen; "Şunlar Açıklanmamış / Noksan bırakılmış" demek, bu Ayetlerin aksini iddia etmek, bunlara inanmamaktır.
İslam / Kuran; Tüm Coğrafyalarda ve Tüm Zamanlarda; Yaşamış / Yaşayan / Yaşayacak olan, Tüm Toplumlara “Hitap ettiği / Hitap edeceği” İddiasındadır. Gönderilmesinden Asırlarca sonra yapılan buluşlara, “Işıklar / İşaretler” taşıması bunun delillerinden birisidir. Doğal olarak, Bu Toplumlardan her biri diğerlerinden farklıdır. “Cevap verilmesi / Kurala bağlanılması” gereken sorunların Sayısı; Her Toplumun için On binleri, Anılan Tüm Toplumlar için -belki- yüz milyarları aşan sayılara ulaşacaktır.
Binlerce Ciltte olsa, Hiçbir Kitap (Kanun / Yönetmelik / Kurallar grubu); -neredeyse sınırsıza ulaşan- bu kadar çok Soruna, “Detaylı / Net” Cevaplar veremez. Bunun Doğal Sonucu, Tüm bu Sorunların, “Detaylı ve Net” Cevaplarının Kuran’da aranmasının Anlamsızlığını ortaya koyar.
Bu “Detaylı ve Net” Cevapların, Görünüşte Kuran’dan sonra gelen, Fakat Tatbikatta çok önce gelen; “Hadis, Mezhep…gibi” Kaynaklarda da bulunamayacağını açıklamaya gerek dahi yoktur…
Çözümü yine Kuran’da arayacağız!
Nasıl?
-- Açık ve Net Hükümlü Ayetlerle konulan “Ana Prensiplerin” Çerçevesi içinde kalınacak.
-- Kuran’ın emri olarak, Objektif Akıl kullanılacak
-- Toplumdaki Dengeler ve Adalet gözetilecek.
Bu şartlara uyularak; Kurallar / Kanunlar konulacak.
Bu Kuralların, Kuran’a İslam’a aykırı olduğu iddia edilemez.
Bu Kuralları Kim Koyacak…?
Ayetullah’lar / Dini Makam(!) Sahipleri değil. Bilinçli bir toplumun; Demokratik bir Seçim Yasasına göre Seçtiği ve Her zaman kontrol edebildiği vekilleri koyacak.
Yalnız… “Bilinçli bir Toplum” Düzeyine ulaşamadığımız sürece; “İslam’ın Çıkar İçin Kullanılması ve Toplumun Sömürülmesi” devam edecektir.
-- Kuran; Parçalanıp Bölünmeyi; Mezheplere / Fırkalara ayrılmayı reddeder.
(Konu, [Dinin Parçalanması] Ara Başlığında İncelenmiştir.)
Gerçek İslam’ı Yaşayabilmek için Ana Prensipler:
** Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.(Fatiha/5)
** Allah'a dayanıp güven! Vekil olarak Allah yeter. (Ahzab/3,48 Nisa/81,132,171)
Ayetlerinde özetlenmiştir diyebiliriz.
ELÇİNİN DURUMU / VAZİFESİ-YETKİSİ NEDİR…? NE YAPABİLİR…? NE YAPAMAZ…?
--- Allah’ın Elçisi de Bizler gibi bir İnsandır.Bizlerden Farkı; “İlahımızın Bir-Tek İlah olduğu …. O’na Vahyedilmiştir.” Tabii ki, İslam’ın Tek Kaynağı olan, “Kuran’ın Tebliği” Çok Büyük bir Farktır.
** …. De ki: "Ben de sadece sizin gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana vahyediliyor. … (Fussilet 6 Kehf 110)
--- Kendisine / Başkasına ne yapılacağını ve Gaibi Bilmediği, Melek olmadığı, Allah’ın Hazinelerinin yanında olmadığı, Sadece Kendisine vahyedilene uyduğu, Uyarıcı ve korkutucu olduğu … Tekrar-tekrar ve açıkça ifade edilmiştir.
** …. bana ne yapılacağını da bilmem, size ne yapılacağını da; ancak bana vahyedilene uyarım ve ben, apaçık bir korkutucudan başka bir şey de değilim. (Ahkaf 9)
** …. "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" (Enam 50)
-- Vazifesi; Sadece “Vahyolunanı, Güzel / Yumuşak ifadelerle Tebliğ Etmekle” Sınırlandırılmıştır. Bunu yapmaz ya da Vahyi değiştirirse Cezasının Çok Ağır olacağı ihtar edilmiştir. Davetten sonraki sorumluluk Çağrıya uymayanların / Yozlaştıranlarındır. Elçi Onlara Vekil ya da Bekçi değildir. Peygamber olmasına rağmen, Toplumun yönetiminin “Danışma İle Olması” emrini almıştır. Hesap Sorma İşini Yaratan Kendi üzerine almıştır.
** Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et.…. (Nahl 125)
** Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim resulümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir. (Maide 92)
** Resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir. (Maide 99)
** …. Yüz çevirilerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. …. (Aliimran 20
** …. Sana düşen, tebliğden başkası değildir. (Şura 48)
** (Elçi:) "Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir." (Yasin 17)
** .… “Ben size, bana vahyedileni tebliğ ediyorum”. … (Ahkaf 23)
** …. Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. … (Maide 67)
** Âlemlerin Rabbi'nden bir indiriştir o. Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. (Hakka 43-46)
** Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. …. iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. …. (Aliimran 159)
** ….. Seni onlara koruyucu yapmadık, onların vekili de değilsin (Enam/107)
** …. Biz seni onlara vekil olarak göndermedik. (İsra/54)
** De ki: "….. Ben sizin bekçiniz değilim." (Yunus/108)
** …. De ki: "Ben size vekil değilim."(Enam/66)
** …. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer. …..(Rad 40)
--- “Kuran’ı Değiştirme ….” Taleplerini Reddetmiş. Allah da “Bunu Yapamayacağını” açıkça bildirmiştir.
** …. bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim." (Yunus 15)
--- Müşrikler; Israrla Mucize getirmesini istemişlerdir.
** Dediler ki: "Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya!" … (Taha 133 Enam 37 Rad 7,27)
** …. Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" …. (Enam 109 Ankebut 50 Yunus 20)
** .… dedi ki: "Allah bizimle konuşsaydı yahut bize bir mucize gelseydi ya!..." (Bakara 118)
** …. Haydi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi..." (Enbya 5)
--- Yüz çevirmeleri, Allah’ın Elçisine çok ağır gelmiş, İnanmaları için bir İşaretin gelmesini çok istemiştir.
** Eğer yüz çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa, yerin içinde bir delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara bir mucize getir. Allah dileseydi onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık cahillerden olma. (Enam 35)
--- Buna rağmen, Müşriklerin Mucize İstekleri hep reddedilmiş, Allah’ın takdirinde olduğunu bildirilmiştir.
** …. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez (Rad 38)
** .… Allah'ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil.….(İbrahim 11)
** …. De ki: "Mucizeler Allah katındadır. (Ankebut 50)
** …. De ki: "Gayb, Allah'ın tekelinde. …." (Yunus 20)
Bir çok Ayette; “Yaratılan Ayetlere” dikkatleri çekilerek, Düşünmeleri / Gerçekleri görmeleri istenmiştir.
--- Mucize isteklerinin Reddedilme Nedeni:
** Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır. (Şuara 4)
** Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. (İsra 59)
--- Kendileri gibi bir insanın“Peygamber olarak gönderilmesini” Akılları almamıştır.
** "Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir mucize getir." (Şuara 154)
--- Peygamberlik / Kitap, “Bir İnsana İnecekse(!)” Neden bir Kodamana İnmedi(?)
** Ve dediler: "Şu Kur'an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf 31)
Elçinin, Tek ve En Büyük Mucizesi Kuran’dır.
Allah’ın çizdiği sınırları; Elçisinin; Vazifelerini, Yetkilerini, Yaptıklarını, Yapmadıklarını, Yapamadıklarını düşünün? Birde Gavların, Evliyaların, Şeyhlerin … “Yapabildiklerini(!?)” –daha doğrusu- Bizim Onlara yaptırdıklarımızı(!) düşünün? Aklınızı Kullanma yetkiniz Elinizden Alınmamışsa, Akıl Terazinizde Tartın…
“Resulüne Uyun” ifadesi, yukarıdaki Ayetlerde açıkça belirtildiği gibi, resulün Tebliğine Uyun demektir. Bu, “Hadis Etiketli ifadelere uyun” olarak kabul edilemez. (Konuya tekrar dönülecektir.)
Allah’ın Elçisi, Öyle bir Kitap Tebliğ etmiştir ki;
-- Onda hiçbir Çelişkisi yoktur. Arı bir Tevhid İnancını Bina etmiştir. Düşünmeye, Akıla, Bilime / Bilgiye çok büyük değer veriyor. Elçinin Vazifesini sadece, “Güzel ve Yumuşak ifadelerle Tebliğ yapmakla” sınırlıyor. Bu Vazifesini yaparken, olası bir İhmal ya da Hatanın Cezasının çok ağır olacağı kendisine ihtar ediliyor. Elçinin ağzından, defalarca, “Ben Sadece Bana Vahyolana Uyarım” deniliyor. Bunun dışında bir Sorumluluğu olmadığı, Kimseye “Veli ya da Bekçi olmadığı ” ifade ediliyor. Ve “Hesap Görmenin, Allah’ ait olduğu” bildiriliyor.
-- Allah’ın Elçisinin; Sözlerinin ve Davranışlarının, Ana Hatları ile “Bu Çerçevenin İçinde Olmak Zorunluluğu Vardır.” Bu Çerçevenin dışına taşan, Bu Prensiplerle Çelişen, İfade ve Davranışlar Elçiye ait olamaz.
Peygamberimiz, bunun Çıkara / Kötüye kullanılma ihtimalini düşünerek;
-- “Benim adıma yalan uyduran cehennemde yerini hazırlasın" Anlamındaki ifadelerle gelecek kuşaklara sorumluluklarını ihtar etmiştir. Fakat, Tarih boyunca; eğer, “Hemen Hesaba Çekilip Ceza görülmeyecekse” Çıkarlar, Sorumlulukların Hep Önüne geçmiştir.
ELÇİLERE KARŞI ÇIKIŞLAR, HEP, TOPLUMLARIN KODAMANLARINDAN OLMUŞTUR.
Bunun Nedenini anlamak zor değildir. Yapılan Tebliğlerle; Artık Toplumu Sömürmemesi, Emrindeki ve Sömürdüğü Kişilerle aynı Düzeyde olması; Üstelik getirilen Yeni Dini, Malı ile Canı ile Desteklemesi istenilmiştir. Dahası bu tebliğ, -Onlara göre- Sıradan Biri tarafından yapılmıştır. O Sıradan Birinin Emrine Girmeleri gerekmektedir. Onların Çıkarları açısından bakıldığında, bunlar olabilecek şeyler değildir.
Tarih boyunca, Akıl Sahibi ve Adalet Duygusu olan, çok az istisna dışında, Toplumun Kodamanları, Allah’ın Elçilerine, var Güçleri ile Karşı çıkmış ve Toplularının İnanmalarına Engel olmaya çalışmışlardır.
Eğer, Yeni Düzen, “Kendisini Kabul ettirebilecek bir Güce ulaşabilmişse” İntihar Karşı Çıkışı verine; Yeni Düzende, “Yine bir Önde Gelen Olmak” Çıkarlarına daha uygun gelmiştir.
Bu durumda, çıkarları için yapılması gereken, “Yeni Düzenin Yozlaştırılmasıdır.”
Yozlaştırmada İlk Yapılacak Şey; “Her Şeye Gücü Yeten, Her Şeyi Bilen, Hiçbir Şeye -Ortağa / Yardıma / Yardımcıya …- İhtiyacı olmayan, … Bir ve Tek Allah -yani Tevhid- İnancının” beyinlerden sökülmesidir.
Önceleri Pusudadırlar. “Yeni Düzeni Çıkarları İçin Kullanmanın” Planlarını yaparlar ve bu Planları uygulayacak Ortamı / Fırsatları beklerler. Ve İlk Fırsatı bulunduğunda, Planlar Uygulamaya konulur.
Bu Genel değerlendirmeden sonra, “İslam Özeline” dönelim.
İslam Tarihinde bunun Tipik Örneği ve Önde gelen Prototipi Ebu Süfyan’dır.
Ve “Bu Yozlaştırma / Tevhid İnancının Beyinlerden Sökülmesi Nasıl Yapılacak…?” Sorusunun Cevaplarını arayalım. Bunun iki Ana Yolu vardır.
1-- Allah’ın Elçisine “İstemedikleri Ayetlerin İptali / Yoktan Ayet yaratılması dahil”; Ayetlerin saptırılarak Yorumlanması; Ayete Gerek kalmaksızın, İstedikleri Hükümlerin verilmesi için; Çoğu, Ona İftira ve Hakaret olan, İşlerine gelen her şeyi Söyletmişler, Ve istedikleri her İfadeye “Hadis Etiketi” yapıştırmışlardır.
2-- Kuran’ın İfadelerine İstedikleri Anlamı verebilmek için, Tüm Zorlamalar Yapmıştır ve Yapılıyor.
Bu amaçla Uydurma Hadisler vb. belgelere(?) dayanılarak; İstemedikleri Ayetler Nesih edilebilmekte, Olmayan Ayetler yaratılmakta, Ayetin Açık ifadesi ile İlgisiz Yorumlar yapılabilmektedir.
([Ayetlerin Saptırılması] Ara başlığında, bu Noktaya tekrar dönülecektir.)
Ve “Acı Gerçek!” Sömürdükleri Çoğunluk, Onların, “İslam’ı En Çok Seven / İslam’ın Koruyucusu” olduklarına inandırılmıştır. Onların Safında yer alıyorlar ve Her hareketlerini destekliyorlar.
Bunların örnekleri çoktur. Konunun dışına taşmamak için, bir-kaç örnekle yetineceğiz.
PEYGAMBERİN, ÇOK-ÇOK! YÜCELTİLMESİ(!?)
Peygamberin Kuran’a göre durumu yukarıda, Ayetlerin açık ifadeleri ile ortaya konuldu.
Yaratan, Kitabında; Elçisinin de “Bizim gibi bir İnsan” olduğunu söylüyor. Ve Toplumunun, Tüm “Mucize Getirmesi ” Taleplerini reddediyor.
Biz ne yapıyoruz? Peygamberimizi Akılların almayacağı kadar, “İnsan Üstülüğe(?)” yükseltiyoruz(!).
Duyulan / Bilinen tüm Mucizelerin bir benzerini ve kendi uydurduklarımızı Peygamberimize yamıyoruz.
Bu İlkel Zeka ürünleri ile O’nu Yüceleştirmek(!) isterken Cüceleştirdiğimizin farkında bile olmuyoruz.(?)
++ “Levlake Levlak Lema Halaktul eflak” / “Sen Olmasaydın Sen… Alemleri Yaratmazdım”
Bu İfade, “Kudsi Hadis” MİŞ(!?)
Bu İfade, Yaratan’a Hakarettir. O’nun “Her Şeyi Bildiğinin ve Yaratma Gücünün” İnkarıdır.
Bunlar Neden Yapılıyor?
Peygamber, “O Kadar Yükseklere Çıkarılacak ki…!” Görülmez olacak / Toz olacak…!
Ki; Ondan Boşalan Büyük Boşluğa; “Gavslarımız / Evliyalarımız / Şeyhlerimiz …”” Rahatça Kurulabilsinler…
Kuran İnanırının;
-- Önce, “Kitabı ile bağı koparılacaktır.”
Kitabını “Okuyup Anlaması” Önlenecek. Ana Dilindeki Çevirisini okumak, “Kuran Okumak” sayılmayacak. Hatta, Günah / Haram sayılacak. Kuran’la Bağı Kesilince, Kuran’ın “Düşünün / Aklını Kullanın” Emirlerinin uzağına atılmış olacaklar. Aklını kullanmayanlar için, Kuran, “Yol Gösterici / Mürşit” olmaktan çıkacaktır.
-- “Mürşidi olmayanın Mürşidi Şeytandır…!”
Bu Mürşit(!?), Tabii ki Kendileridir(!?). Artık geçerli olan Mürşidin Emirleridir.
Kuran’ın / Allah’ın Israrla Kullanın dediği, Akıl, artık kullanılmamalıdır. Ve Mürşitlerin(!) ilk Emirleri;
-- “Aklını Dergahın Eşiğine Bırakacaksın”
-- “Kendini, (Cenazenin Yıkayıcısının Eline Teslim Edildiği gibi) Şeyhinin Eline Teslim edeceksin.”
Artık, Kuran’ın Tanımladığı, “Doğrudan Yaratanına Muhatap Olan ve Her konumda Aklını Kullanan” Kuran İnanırı gitmiş, O’nun yerine, Canlı bir Robot olan, Mürit gelmiştir.
Onun üzerinde, Her türlü Operasyon yapılabilir.
GERÇEK İSLAM’IN SIRTINDAKİ EN BÜYÜK KAMBUR: “UYDURMA HADİSLER”…!
Yukarıda, Peygamberimizin, Söz ve Davranışlarını, hangi Çerçeve içinde olacağı, Hangi Prensiplere Uyulacağı açıklanmıştı. Fakat, Tüm Çerçeveler ve Tüm Prensipler param-parça edilmiştir..
Öyle bir duruma geldik ki; Aklınıza gelebilecek her konuda; “Hadis Etiketli Uydurma İfadeler” bulabilirsisiniz. Bunların, Akılla ve Kuran’la çelişmesi doğaldır. Aynı konudaki Hadisler de biri-birine de taban-tabana zıt olabilirler. Bu da doğaldır! Nasıl mı? Gaibi bilmeyen Peygamberimize, kendisinden asırlar sonra doğacak olan, Şu Mezhebin İmamını “İsmi ile Övdürürken” Öteki Mezhebin İmamını, “İsmi ile Karalatıyoruz” Tabii ötekiler de bunun tam tersini yapıyorlar. [3]
Hadis Uydurulmasının pek-çok nedeni vardır. Fakat Ana Başlık: “İslam’ın Çıkar İçin Kullanılmasıdır.”[4]
Siyasi Otoritelerin, Mezheplerin ve Din Adamlarının(!?) çıkarları bu listenin önlerinde yer alırlar.
Çok Kurnaz(?) davranmışlar(!). Önce; Her türlü Uydurmanın Rahatça ve Kontrolsüz girebileceği Ana Kapıyı, Ardına kadar açacak olan [Anahtar] uydurulmuştur.
--- Sizden birinin, koltuğuna yaslanmış, verdiğim bir emir veya koyduğum yasak kendisine ulaştığında, “Bilmeyiz, Biz Allah’ın Kitabında bulduğumuza uyarız” dediğini sakın görmeyeyim. .
(E. Davûd, Sunneh 6 /4605)
Bu İfade üzerinde, Derin-derin düşünmemiz gerekiyor…?
Yaratan’ın; Vahiylerini Tebliğ Metodu olarak, Elçisine verdiği Emre bakın:
** Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et.…. (Nahl 125)
Ve Elçisinin bunu Uygulamasına bakın:
** Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. …. (Aliimran 159)
Ve Şimdi de, Tebliğ ettiği Bir çok Ayette;
** “…. Ben, sadece Bana Vahyolunana Uyarım ….”
Diyen Allah’ın Elçisine; Söylettirdiğimiz / Yakıştırdığımız Şu Despot İfadeye bakın…!
--- Sizden birinin, …“Biz Allah’ın Kitab’ında bulduğumuza uyarız” dediğini sakın görmeyeyim.
Çıkar için, “Allah Korkusunu” Ayaklar altına aldık! Fakat birazcık Utanma duygusu olanın bile, bu kadarından utanması gerekiyor.
Ve asıl Can alıcı Nokta; Bu ifadeye, “Sahih Hadistir” dedikten sonra, “Hadis Etiketli” hiçbir ifadeye, “Sahih Değildir” diyemezsiniz. Bu nedenle; Bu Uydurma, “İslam’a Açıkça Hakaret eden”, başka bir Uydurmadan daha Tehlikelidir. Zira O En Tehlikeli olanlar bile, bu Anahtarın Açtığı Kapıdan rahatça girebilirler.
İşin acı tarafı, Ünlü / Şanlı bazı “İlahiyat Prof.lerimiz” dahi. Bu ifadeyi “Sahih Hadis” kabul etmektedir.
Kuran’ın, Kuran’la yorumlarını takdir ettiğim Abdülaziz BAYINDIR da bunlardan biridir. [5]
Sayın Bayındır’dan Ayetin Anlamının Uydurma Hadislere dayanarak “Nasıl Saptırıldığına” tipik bir örnek:
[** Safâ ile Merve Allah’ın koyduğu işaretlerdendir. Her kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi tavaf ederse, buikisi arasında sa’y etmesinde bir günah yoktur. … (Bakara 2/158)
--- “Sa’y etmesinde bir günah yoktur” sözü, kimseye sa’y görevi yüklemez ama Allah’ın Elçisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
--- “Sa’y edin çünkü Allah size sa’yi farz kılmıştır” (A.b. Hanbel, C.6,s.421 …) ]
Bu Hadise(?) dayanılarak, Ayetin Hükmü; “sa’y etmesinde bir günah yoktur.” Olmaktan çıkıp “Sa’y etmek Farzdır” Seviyesine Yükseliyor(!?)
Allah, Kitabında “Sa’y etmesinde bir günah yoktur” diyor. Sonra da Elçisine: “Sa’y etmek Farzdır” diyor(!?)
Kuran, istediği kadar;
** Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! .... (Araf/3)
desin;
İslam’ın; Yaratan’dan başkasına Kulluğu Reddeden; İnsanı, Yaratılanların “En Onurlusu / Şereflisi” olarak gören Felsefesi atılmış; İnsanlar, Allah’a Kulluktan Çıkarılıp; Emirülmü’minin’lere, yetmedi, Gavs’lara .… Şeyh’lere Kul Kul edilmiştir.
Bunları yapabilmek için de yine Allah’ın Elçisine, İftiralar, Hakaretler edilmiştir.
-- “Emirinden hoşlanmadık bir şey gören bir kimse ona katlansın. Çünkü insanlar arasından kimyöneticinin emrinden bir karış kadar dahi çıkacak olup da, bu haliyle ölecek olursa mutlaka cahiliye ölümü ile ölür.” (Müslim)
İslam’da, Sabır; Zalimin Zulmüne Katlanmak değildir. Zalimlerden / Zulümlerinden kurtulabilmek için, gereken her türlü Zorluğa Katlanmaktır.
-- "Üzerinize, Habeşli burnu kesik bir köle de emir tâyin edilse onu dinleyin ve itaat edin. Sizden biri dinini terk ile boynunun vurulması arasında muhayyer bırakılmadıkça itaate devam etsin. İslâm’ı terk ile boynu vurulması arasında muhayyer bırakılacak olursa boynunu uzatsın. Anasız kalasıcalar, din gittikten sonra ne dünyanız, ne de âhiretiniz kalır. (Taberânî, Mu'cemu's-Sağîr 1, 152.).
Allah’ın Terazisinde, Üstünlük Sadece Takva iledir. Bir de bu İfadelerdeki İlkelliğe bakın. Başka Irkı, Köleliği Alçak gören, Tipik bir Cahiliye kafası. Haksız yere “Boynun Vurulacak” da olsa, Emire İtaat etmeye devam edeceksin.
Zalimler / Müşrikler Allah’ın Elçisi için;
** …. "Sizler büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz."(Furkan 8 İsra 48)
Diyorlardı. Ve Yaratan, Cevaplıyor / Reddediyordu;
** Ve arkadaşınız, büyülenmiş / cin çarpmış biri değildir.(Tekvir 22)
Şimdi, O Zalimliği / Müşrikliği biz Yapıyoruz.
-- “Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı.” (Tirmizi Oruç 60 / Ebu Davud Oruç 28 / Buhari Oruç 32)
-- Allah’ın Elçisine; bir Yahudi’den, zırhını rehin vererek, veresiye yiyecek (arpa) satın aldığı ve borçlu öldüğü iftirasını yapabiliyoruz.
“Peygamberiniz bile fakirlik içinde öldü.. Siz de Fakirliğe Severek katlanacaksınız” diyoruz.
Toplumu Sömürmenin Güzel bir Kılıfı.. Diğer taraftan, Peygamberimizin,
-- Veda Haccında, “100 Deve Kurban kestiğini” söyleyebiliyoruz.
“Muhammed Ne Kadar Zenginmiş. Ganimetleri hep kendisi almış” … İftirasının Anahtarı…
Akla, Olağanüstü değer veren Ayetleri Tebliğ eden, Allah’ın Elçisine Yakıştırdığımız şu Mantıksızlıklara bakın.
-- “Yer yüzü balığın sırtındadır. Cennete girecekler ilk olarak bu balığın ciğerinden yiyecektir.”
(Buhari 3/51)
-- Ölüm meleği Musa’ya gönderilmişti, gittiğinde Musa ona şiddetli bir tokat attı. ve gözünü çıkardı. Ölüm meleği Allah’a geri döndü ve “Beni ölmek istemeyen bir kulunuza göndermişsiniz” dedi.
(Buhâri 2:423) Diğer bütün kullar ölmek istedikleri(?) için tokat atmamışlar(!)
-- Peygamber’e Allah’ın yerleri ve göğü yaratmadan önce nerede olduğu soruldu, Peygamber ; “Bir bulut içerisinde idi, üstü hava, altı hava idi.”dedi. (Hanbel 4/11)
Demek ki, Allah’ın bir Mekanı varmış(!)
-- ... "Eğer Beni İsrail olmasaydı, et kokuşmazdı. Eğer Havva olmasaydı, kadınlar kocalarına hiçbirzaman ihanet etmezdi." (Buhari, Enbiya 1, 25; Müslim, Rada 63) (1470)
Sünnetullah olarak konulan kurallar burada Sıfırlanıyor.
-- “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”
(Müslim - İman 302 / Buhari 97/24,10/29 / Hanbel 3/1)
Allah; Kimliğini kanıtlamak Zorunda(!?) Ve Kanıtlama Metodu, “Bacağını açıp baldırını göstermek(!?)” Bazen, buna benzer tutarsızlıklara, “Özrü Kabahatinden Büyük” Cinsinden Teviller(?) ekleniyor.
Dirilenler için; “Dirileceksiniz Emrinin yerine getirilmesi”, Her Şeyin Kanıtı değil midir?
-- "Sizden biri cariyesini veya kölesini veya ücretlisini evlendirdi mi, artık onun avretine bakmasın." (Hadis no:2680)
Bunun açık anlamı: “Evlendirinceye kadar Bakabilir” demektir. Bu örnek, Peygamberimize yakıştırdığımız(!?) onlarca Ahlaksızlıktan sadece biridir.
Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun. / Yıktın da dini mübini yeni bir din kurdun.
Rahmetli Akif, Bu Tabloyu, Yıllarca önce Gözümüzün önüne koymuş. Gözler, Kapalı ise Göremezler…
“Aklınıza gelebilecek her konuda; (Hadis Etiketli Uydurma İfadeler) bulabilirsisiniz.” Demiştik. Verilen örnekler, Devede Kulaktır. İçine dalınca, Aklını kullanan bir Kuran İnanırı, Midesi bulanmadan okuyamaz.
“Elimizle Yaptığımız Kötülüğü, İslam’ın Düşmanları Yapamaz” derken Haksız mıyız?
Yaratan; Bu durumlara düşeceğimizi ve Elçisinin Ümmetinden Şikayetçi olacağını bildiği için;
** .... "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular." (Furkan 30)
Buyurarak, Asırlar öncesinden bizi uyarmıştır. Bu Ayeti ve yukarı bölümlerde yazılanları birlikte düşünerek;
-- Nerelerden, Nerelere Geldik…? Sorusunun Gerçek Cevabını Verebilir miyiz?.
AYETLERİN SAPTIRILMASI…!
Bu Ara Başlığın altını gerçek anlamda doldurabilmek için; Tüm Kuran Çeviri ve Tefsirlerinin taranması; yapılan “Anlam Saptırmalarının” derlenmesi gerekir. Bu, Uzun bir Araştırma ve Ciltler dolusu Kitap Yazmak demektir.
Biz, Sadece birkaç örnekle yetineceğiz.
Saptırmaların Ana Nedeni; İslam’ın çıkar için ve Kadınların Meta gibi kullanılmasıdır.
** Resule / Peygambere İtaat edin / Uyun (Ali İmran/32 132 Maide/92 Nisa/59 Ali İmran/31)
Anlamlarındaki Ayetlerdeki bu ifadelerin; “Hadis Etiketi ile bize ulaşan İfadelere Uyun” demek olduğu iddia ediliyor. [… Uydurma Hadisler] ara Başlığında anlatılanları yok sayarak bu İddiayı bir an için ciddiye alalım. Bu iddiadan önce, Hadis etiketli bu İfadelerin, “Peygamberimizin Söylediği şekli ile bize ulaştığının” ortaya konulabilmesi gerekiyor.[6]
Bu Anlayış;(?) yukarıdaki anılan;
--- Sizden birinin, koltuğuna yaslanmış, verdiğim bir emir veya koyduğum yasak kendisine ulaştığında, “Bilmeyiz, Biz Allah’ın Kitabında bulduğumuza uyarız” dediğini sakın görmeyeyim.
Hadisi(!) ile birlikte dikkate alındığında; İstenilen Tüm “Yalan ve İftiraların”; “Uymak zorunda olduğumuz kurallar olarak”; Kuran’a / Allah’a Fatura edilebileceğini görmek hiçte zor değildir.
Bu [Anahtar] gerektiğinde bazı Eklemeler / Çıkarmalar yapılarak, “Tüm Çıkar Kapılarını Açan [Maymuncuk] olarak” Kullanılmıştır ve Kullanılmaktadır.
Bunlar yapılırken, “Uydurma Hadislerin” –aynı Ara Başlıkta açıklanan- durumları dikkate alınmadığı gibi; [Ana Kaynak …] ve [Elçinin Durumu ….] ara başlıklarında, anılan Ayetlerin açık ifadeleri ile ortaya konulan;
** … Elçinin görevi sadece vahyolunanı Tebliğdir … / … Rabbinizden size indirilene uyun …/… Yalnız bana vahyedilene uyarım ….
Anlamlarındaki Hükümleri de Yok Sayılmıştır.
[… Uydurma Hadisler ] Ara Başlığında, (Bakara 158) ayetindeki Saptırmadan bahsedilmişti.
Ayetteki: ‘hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi tavaf edenlerin’;
** “Safâ ile Merve …. arasında sa’y etmesinde bir günah yoktur. …. “ ifadesi;
Allah’ın Elçisinin söylediği rivayet edilen(!)
--- “Sa’y edin çünkü Allah size sa’yi farz kılmıştır”
Hadisine(?) dayanılarak, “Sa’y etmek Farzdır” Seviyesine Yükseliyor(!?)
(Nur 31) Ayetindeki Saptırmalar:
Önce değişik üç Çeviriyi görelim.
** Mü'min kadınlara da, bakışlarından bir kısmını kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Ziynetlerini de –görünenler hariç– belli etmesinler. Örtülerini de göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar…. (H.Yılmaz)
** Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar…. (Diyanet)
** Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zinetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz, baş, gerdan, kol, bacak ve kulakları gibi yerlerini) açıb göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (yüz, eller ve ayaklar) müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üzerine koysunlar (göğüs ve boyunlarını göstermesinler). …. (A.F.Yavuz)
Ayetin, buraya kadar olan kısmında, Dört ayrı saptırma yapılmaktadır.
-- Genel “Örtü” Anlamındaki ifadeye “Başörtüsü” Anlamı veriliyor.
-- Örtülmesi emredilen yer, “Baş ya da Saçlar” değil “Göğüs Açıklığıdır.”
-- Emir, -Başta örtü var sayılarak- “Sarkıtın / Çekin / Uzatın…” Anlamında bir ifade değil, “Koyun / Örtün / Kapatın …” Anlamında bir ifadedir.
“Ziynet” İfadesi ile; “Takılar mı” yoksa kadının “Alımlı yerleri mi” kastediliyor?
(Burası Ayetin devamı, Öncesi, Sonrası da dikkate alınarak ayrıca İncelenebilir.)
-- Toplumun bir yarısını oluşturan Kadınların, rahatça yaşamını sürdürecek, Vazifesini / Mesleklerini yapacak ve ananelere ters düşmeyecek şekilde anlaşılması gereken; “Kendiliğinden görülenler” ifadesinin; (El yüz) hatta (Gözler) ya da (Tek Göz) olarak sınırlandırılmaya kalkılmıştır.
Nereler, Neden Örtülecek konusunda Elmalılının Ayetin Tefsirinde yazdıklarını Dikkatle Okuyabilirsiniz.[7]
Konu; “Kadın Örtünme ve Başörtüsü” Yazımızda detaylı olarak incelenmiştir. [8]
Ayetlerin Nesh (=İptal) edilmesi, Mesuh (= Hükmü kaldırılmış) Sayılması(?):[9]
Neshîn kökü olan, “Nun.Sin.Hı” Türevleri, (Bakara 106 ve Hıcr 52) de, “İptal, Silme, Ortadan kaldırma”; (Araf 154 ve Casiye 29) da “Kopya, Nüsha … (almak)” anlamlarında kullanılmıştır.[10]
Yukarıda açıklanan [Anahtar]a ek olarak;
** Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. ….
(Bakara 106) Ayetine de dayanılarak(!?); Bazı Ayetlerle, Hatta Uydurma Hadislerle, “Engel olarak görülen” Ayetler, Nesh edilmiş / Mensuh sayılmıştır.
“Ayet”in Çoğulu ”Ayat” ifadesi; “Kuran ayetleri” anlamı yanında “Mucize, Belge, Delil, İşaret” anlamlarında da kullanılır. Tekil “Ayet” ifadesi, sadece “Mucize, Belge, Delil, İşaret” anlamlarında kullanılmaktadır.
Tekil “Ayet” ifadesi, (Bakara 106) dan başka (70) den fazla yerde geçmekte ve hiç birinde “Kuran ayeti” anlamında kullanılmamaktadır. Örneğin,
** Biz bir ayeti, (Delili / İşareti …) bir başka ayetin (Delilin / İşaretin…) yerine koyduğumuzda -ki Allah neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- .... (Nahl 101
Buna rağmen, “Amaca(!) uydurmak için” yalnız (Bakara 106)da “Kuran Ayeti” anlamı verilmiştir.
Orijinalinde “Hükmü” anlamında bir ifade olmamasına karşın, bazı Çevirilerde “… bir Ayetin hükmünü siler …” anlamında ifadeler kullanılmıştır.
Bir Ayetin; -bırakalım Hadisle iptalini- başka bir Ayetle İptal edilebileceğini düşünmek bile; Yaratan’ın önceki Ayeti indirirken -haşa- hata yaptığını; O’na gerek olmadığını / kalmadığını sonradan fark ettiğini kabul etmektir.
Kuran’da “Nesheden / Neshedilen” Ayet Aramak;
** Onlar Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişki bulacaklardı. (Nisa 82) Ayetinin inkarı anlamına gelir..
Olmayan Ayetin “Hükmü Geçerlidir.(!?)”
Peygamberimize, Hz .Ayşe’ye, Ömer’e İftira / Hakaret… Zina Cezasını düzenleyen (Nur/2) Ayetnin İptali?
-- “Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmelerini emreden Ayet Hz. Ayşe’nin döşeğinin altındaki sayfada yazılı bulunuyordu. Peygamber ölünce Hz. Ayşe onun gömülme işlemleri ile meşgulken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sayfayı yedi. Böylece taşlayarak öldürme cezası Kuran’dan çıktı. Ama hükmü devam etmektedir.”(İbn-i Mace 36/194,Hanbel 3/61,5/131)
(Biz Kuran’ı Nadide Çantaların içinde yükseklere asarken, Hz.Ayşe üstünde yatıyormuş(!?))
-- Ömer şöyle demiş: "İlerde bazı kişiler çıkacak ve recm cezasını Kur'an'da bulmuyoruz diye recmi inkar edeceklerdir. İşte bu kişiler okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır. Eğer halkın, 'Ömer Kur'an'a ilave ediyor' demesinden korkmasam bu recm ayetini Kur'an'a yazardım."
(Buhari: 93/21; Müslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut: 41:1; İtkan: 2/34)
-- Demek ki, Ömer; Müminlerin “Ok gibi Dinden çıkmasından” ve Allah’ın, “Kuran Ayetini Neden Attın” sorusundan korkmamış, Halkın “Ömer Kuran’a ilave ediyor” demesinden korkmuş…?
Bu arada Allah’ın “Kuran*ı Koruma Sözü” (Hicr/8) de havada kalıyor.(!)
Hikayenin devamı da var Maymunlar bile, Zina yapan Dişi Maymunu Taşlayarak öldürmüşler…?
DİNİN PARÇALANMASI…
Kuran'ın / İslam’ın Tüm İnananlardan, hatta Tüm İnsanlıktan istediği “Evrensel Adalet kuralları” çerçevesinde Birlik olmalarıdır
** Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; ...... (Aliimran/103)
** …. "Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" …..(Şura/13)
Fakat Yaratan, ezeli bilgisi ile, Toplumların “Bölünüp Parçalanacağını” Bilmiş ve Bildirmiştir.
** Ama insanlar din konuşunda aralarında bölük-bölük oldular. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur. (Mü’minun/53)
** Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler / fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür. (Rum/32)
Elçisinin, bu “Bölünüp Parçalanma” ile ilgisi olamayacağını açıkça bildirmiştir.
** Fırka-fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz. … (Enam/159 )
Peki… buna rağmen, Allah’ın Elçisine biz neler söyletmişiz. Önce;
-- Ümmetimin ihtilafı rahmettir. dedirtmişiz… Sonrada;
-- Yahudiler yetmiş bir, Hıristiyanlar da yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardır. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan sadece Biri Fırkayı Naciyedir”
Bu ifadeye göre, Ümmetin (73de 72si yani %98’den fazlası) sapıklıktadır. Fakat her fırka kendisinin “Fırkay-ı Naciye’den” (Kurtuluş Fırkasından) olduğu iddiasındadır.
Ve düştüğümüz bu durumdan, Yaratan’ın, “Elçisinin Dili İle” Şikayeti:
** Ve Resul şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kuran'ı terk edilmiş / dışlanmış halde tuttular." (Furkan/30)
Bölünmeyi / Mezhepleri / Tarikatları …. Bu Tablonun Neresine Sığdırabilirsiniz…?
Bu Ayetlerde ifade edilen Bölünmenin, Bugün, Bire-bir yaşandığını, Gerçeği görmek isteyen her Göz görebilir.
MÜŞRİKLİKTE, “CAHİLİYE DÖNEMİNİN” İLERİSİNDE MİYİZ? GERİSİNDELER MİYİZ?
** Eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorarsan yemin olsun, "Allah" derler… (Lokman 25)
** Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, …(Zümer 3)
** …. O Allah'ın yanında yakarıp durduklarınız var ya, hepsi bir araya toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu bile ondan geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de (Hac 73)
İşte; Kuran’ın “Müşrik” dediği; “Son Noktaya gelmeden ve bilinçli Tövbe olmadan” Affedilmeyen En Büyük Günah saydığı kişilerin durumu…?
Her şeyin yaratanın Allah olduğunu biliyorlardı. “Kendilerini Allah’a Yaklaştırmalarını ve Şefaat etmelerini” Aracı yaptıkları Putlarından istiyorlardı. Yukarıdaki ve birçok Ayetle İkaz edilmelerine rağmen, Onlar bildikleri yolda devam ediyorlardı.
Günümüze; Müritlerin (Girişte tanımı yapılan Kişilerin) Durumlarına gelelim;
Bunlar da Allah’ın varlığını biliyorlar(?) Lat, Uzza ve Menatların … yerine; Gavs’ları, Şeyh’leri ve Efendileri … koymuşlardır. “Kendilerini Allah’a Yaklaştırmalarını ve Şefaat etmelerini” Onlardan istiyorlar.
Buraya kadar Durumları “Eşit gibi” Görülüyor. Sonrasına bakalım.
Aracı Putların; Sineğin kaptığını geri almaya dahi güçleri yetmiyor.
Aracı Gavsların, Şeyhlerin … Yapmaya güçlerinin yetmediği(!) -doğrusu: İnananlarının Onlara Yaptırmadığı- hiç bir şey yok … O kadarki, Artık –haşa- Allah nerede ise devre dışı bırakılmıştır.Allah’tan bir şey istemelerine gerek yoktur…!? Sorununuz ne olursa olsun, “Yetiş Ya Gavs…!” demeniz yeterlidir.
Öncekiler; Hz. İbrahim’den, çok daha uzun süreden sonra; ellerinde “Kuran gibi bir Kitap yokken”, Kuran’ın “Müşrikler” dediği Noktaya gelmişlerdir. İslam Toplumları olarak, Bizler; İslam’ın tebliğcisinin ölümünden, henüz bir asır bile geçmeden; Kuran’daki gerçek İslam’ı Yozlaştırılmaya başladık. Elimizde Kuran, Önümüzde, Israrla, “Düşünün, Aklınızı kullanın...”diyen ve yukarıda Anılan-Anılmayan Ayetleri varken; Bu günkü çok acıklı duruma düşürüldük.
Bu Ara Başlıkta sorduğumuz Soru:
-- Müşriklikte, “Cahiliye Döneminin” İlerisinde miyiz? Gerisindeler miyiz?
Buraya kadar Yazılanlarla “Bu Sorunun Cevabının verilmiş olduğu” kanısındayız.
Son bir-kaç noktayı daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Gavs’ların, Şeyhlerin, koydukları; Müritlerin “Uyacakları İlk Kurallar”:
-- “Aklını Dergahın eşiğine bırakacaksın…!”
-- “Kendini, Cenazenin Yıkayıcısını Eline Teslim edildiği gibi, Şeyhinin Eline Teslim edeceksin…!”
Bu Kurallar; [Ayetlerin Saptırılması] Ara Başlığında anlatılan, “Çıkar Kapılarının Açılmasında kullanılan” [Anahtar]’a eklenen [Maymuncuklardır] Bunları birlikte kullanılarak, açamayacakları “Çıkar Kapısı” yoktur.
Bu durumda Sadece, “Düşünün, Aklınızı kullanın...” diyen Ayetler değil, Kuran, tümüyle devre dışı bırakılmıştır.
Şeyhinin, “Eline Cenaze gibi teslim olan Müridine Yapamayacağı bir Şey” düşünebilir misiniz? Bırakın “Sineğin kaptığını geri alamamayı”; İsterse Onun Ciğerini dahi Sökebilir. Şeyhi istediği için Müridin, “Oğlunu Kurban Etmesi” yaşanmış / olağan(!) bir olaydır.
1400 yıl öncesi Müşriklerinin, bu kurallara uyma zorunluluğu yoktu. İsterlerse, “Akıllarını Kullanma” yetkileri vardı. Ve Aklını Kullanabilenlerden İlk İslam Toplumu doğmuştur.
Son olarak; bu Soruya verilecek Cevabın tutarlı olabilmesi için gereken ölçüyü verelim.
Kuran’ın istediği [Yaratan İnancı:], kısa özet olarak; “Alemlerin Rabbi, Her Şeye Gücü Yeten, Her Şeyi en iyi Bilen, Hiçbir Şeye (Ortağa / Yardıma / Yardımcıya …) İhtiyacı olmayan, Her şeyin / herkesin muhtaç olduğu, Mutlak adalet Sahibi … Bir ve Tek olan” Allah’a Her türlü Şirk ve Şüpheden arınmış olarak inanmaktır.
Sorunun cevabı; Bu “Yaratan İnancına Yakınlığımızla” Ters orantılıdır.
Bu [Yaratan İnancına] Müşriklerden daha yakınsak, Müşriklikte onların gerisindeyiz. Daha uzaksak, Müşriklikte onların ilerisindeyiz.
Başlangıçta tanımı yapılan Günümüz Müritlerinin; Kuran’ın istediği; bu “Yaratan İnancına”, 1400 yıl öncesinin Müşriklerinden “Daha Yakın Olduğunu” iddia edebilir misiniz?
Ümmeti olmakla öğündüğümüz, Her ismi anıldığında (Sall…) Cümlelerini tekrarladığımız Allah’ın Elçisine; Onun açık düşmanları olan Müşriklerden daha az, “İftira ve Hakaret Ettiğimizi” iddia edebilir misiniz?
Eğer, Tutarlı olarak bu İddialarınızı ortaya koyabilirseniz; “Müşriklikte Onlardan daha Geride olduğumuzu” Söyleyebilirsiniz.
Saygılarımızla
DİP NOTLAR :
-----------------------------------------------------
[1]-- (Duhan/58 Zuhruf/3 Zümer/28 Şura/7 Fussilet/3 Ahkaf/12 Rad/37 Taha/113 İbrahim/4 Nahl/103 Şuara/198-199 Fussilet/44)
[2]-- HADİS KONUSU ve UYDURMALAR
http://www.kurandakigercekislam.com/index.php/islam/18-genel/6-hadis-konusu-ve-uydurmalar
Yazımızın; (Sahihler Ne Ölçüde Sahihtir) Ara başlığındaki “Küçük Senaryoyu” okuyabilirsiniz.
[3]- “Ümmetimde imam Şafii adında bir kimse ortaya çıkacaktır. O ümmetime şeytandan daha zararlı olacaktır. Ve yine ümmetim arasından adına Ebu Hanife denecek bir kimse gelecektir ki, o ümmetimin ışığıdır” (İbnu Arrak, Tenzihus Şeria, 2. cilt, sayfa 14).
-- “Kureyş alimi (İmamı Şafii) yeryüzünün her yerini ilimle dolduracaktır.”
-- "...Medine aliminden (İmamı Malik) daha alim birisi olmayacak.”
[4]- HADİS KONUSU VE UYDURMALAR Yazımızda, Konu Detaylı olarak incelenmiştir.
http://www.kurandakigercekislam.com/index.php/islam/18-genel/6-hadis-konusu-ve-uydurmalar
[5]- Sayın Bayındır’a Bu konuda (2) Açık Mektup yazdım.
İkinci Mektup: 19/05/2012 Birincisi daha önce (Süleymaniye vakfı)
http://www.suleymaniyevakfi.org/ziyaretci-defteri
Ziyaretçi defteri bölümüne asılmıştır.
Aynı Açık Mektuplara, (Kutsal Kitaplar Sitesi:)
http://www.kutsalkitaplar.net/index.php/site-ds-kaynaklar-3/ismail-hueseyinoglu/22981-say-n-abduelaziz-bayindir-a-hadisler-konusunda-acik-mektup
http://www.kutsalkitaplar.net/index.php/site-ds-kaynaklar-3/ismail-hueseyinoglu/22982-say-n-abduelaziz-bayindir-a-hadisler-konusunda-acik-mektup-2
Adreslerinden ulaşabilirsiniz.
[6]- Milyonları geçen “Hadis Etiketli” İfade vardır. Her Hadisin Rivayet zinciri için, Peygamberimizle Yazıcısı arasında -azından- Altı-Yedi halka gerekiyor. Tüm Rivayetler için; Ne kadar kişinin bu halkaları meydana getirebileceğini hayal edin. Bunun gibi Savunmaların tutarlı olabilmesi için; Allah’ın “Kuran’ı Koruma Sözü” gibi; “Hadisleri Koruma Sözü” vermiş olması gerekiyor. Ve Bu Sözün(?) gereği olarak; Her Hadis için, Altı-Yedi kuşaktaki Tüm bu kişilere, önce Zehir gibi bir Hafıza, Sonra da hiçbir Nedenle, bir Nokta dahi Ekleyip-Çıkarmayacak bir “Dürüstlük” vermesi gerekiyor.
Önce; Allah’ın “Böyle Bir Sözü” Var mıdır? Bu Sorunun cevabı: “Yoktur”
Buna rağmen, “Hadis Etiketli” bu İfadelerin, “Peygamberimin Söylediği Bize kadar Ulaşabildiği” Nasıl iddia edilebilir. Bu söylenemiyorsa, Allah’ın “Uydurmalara Uyun” diyebileceği Nasıl İddia edilebilir?
[7]- "Ya Esma, kadın bülûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şudur." buyurmuş ve kendi mübarek yüzüne ve avuç içlerine işaret etmişlerdir. İş yaparken, gerekli eşyayı tutarken ve hatta örteceğini örterken bile elin açılması gerekli olduğu gibi, zarurî olan bakma ve nefes alma sebebiyle yüzün diğerleri gibi örtülmemesinde zorluk vardır. (zorunluluk olmasaydı…?) Bir de şahitlikte, mahkemede, bir de nikahta yüzün açılmasına ihtiyaç vardır. Bundan dolayı zaruretler kendi miktarınca takdir olunmak üzere bunların açılmasında sakınca yoktur. Fakat bunlardan geriye kalanlarının açılması, görülmesi, bakılması haramdır ve nâmahremden örtülmesi gerektir.
[8]- http://www.kurandakigercekislam.com/index.php/islam/18-genel/8-kadin-oertuenme-ve-basoertuesue
[9]- http://www.kurandakidin.com/25-dini-oyuncaga-cevirme-nasih-mensuh/
Adresinde detaylı açıklama ve örnekler vardır.
[10]-Prof. Dr. Hüseyin Atay’a göre, “Nesh” ifadesinin öncelikli anlamı: “Kopya etme, Aynısını yazma, Nüsha çıkarma” dır “Silme, Ortadan kaldırma” İkinci derecede anlam olduğu halde, (Nasih-Mensuh) nazariyesinden sonra ağırlık kazanmıştır