2022.01.19: Yeniden gözden geçirilmiş ve eklemeler yapılmıştır.
Tıkanma noktasına gelen İslam tebliğinin yolunu açacak gelişmelerin başında, Anadilde ibadet hakkının verilmesi geliyor" (Mısırlı Müfessir A. Mustafa el-Meraği)
Hayır! Verilmesi değil; elinden alınan / gasp edilen hakkının iadesi gerekiyor.
*** Biz onu, anlayasınız diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik. (Yusuf.2)
Tek başına bu Ayet, Toplumların Kitabını ana dili ile okuması ve Dinini ana dili ile yaşması için yeterlidir. Bu gerçek; sadece Kuran’a bakılarak, detaylı olarak görülebilir. Bu yazı ile bunu “Anlatabileceğimiz” kanısındayız. Birlikte görmeye çalışalım.
İnananların, Kitabının Arapça Orijinalini okuyabilmesine Karşı değiliz. Bunu yapabilmesinin gerektiğine inanıyoruz. Fakat yıllarını vererek ezberlenmesi gerektiğini savunabilir misiniz? Kişi, Yıllarını vermeyi göze almışsa, “Arapçayı / Kuranı anlamayı” öğrenmesi daha uygundur kanısındayım. Fakat bu tercihi, Çocuk adına, Anne-Babanın yapması doğru değildir. Lise seviyesine geldiğinde, kendi serbest iradesi ile yapmalıdır.
** KURAN’I ANLAMAK AÇISINDAN GENEL BAKIŞ:
[NOT: Ayetlerin Başından / Sonundan verilmeyen kısımları yerine Üç Nokta: (…) konulmuştur.]
Düşünmek… Aklını kullanmak… Kuran’ın ısrarla vurguladığı anlamlardır.
*** … Siz hiç düşünmez misiniz? (Aliim.65)
*** … Aklınız mı yok, düşünmez misiniz? (Bakara.44)
*** … De ki: “Hiç görenle görmeyen bir olur mu? Düşünmez misiniz?” (Enam.50)
*** ….ve düşünsünler diye, sana da bu Kur'ân'ı indirdik. (Nahl.44)
*** …Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar. (Aliim.7)
*** ….Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz? (Bakara.76)
*** Aklınızı kullanmayı öğrenesiniz diye Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor. (Bakara.242)
Bu örneklerde görüldüğü gibi; Kuran’ın Birçok Ayetinde: [Düşünmez misiniz? / Aklınızı Kullanmaz mısınız?] Anlamında sorular sorulur; [Düşününün / Aklınızı Kullanın] Anlamında Emirler verilir.
Kişinin, Okuduğu / Dinlediği bir konuda [Düşünebilmesi / Aklını kullanabilmesi] için; Onu Anlayabilmesi gerekir Bunun içinde, o şeyin (Bildiği bir dille) Yazılmış veya Okunmuş olması gerekiyor. Bu Ayetlerin Hükmü gereğince; Kuran’ın Dilimize Çevirisini / Mealini okumak zorundayız. Yoksa Anlayamayız / Aklımızı kullanamayız
Yukarıda ki Ayetlerde görüldüğü ve sonraki Ayetlerde görüleceği gibi; Bilmediğimiz bir dilde; doğru okuyup okumadığımızı bile bilmeden; Ezbere okumamızı isteyen; Allah değildir. İslam’ı, çıkarı için kullanan / kullanmak isteyen kişilerdir.
*** Bilmediğin bir şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bundan sorumludur. (İsra;36)
Anlamadığımız bir şey, (Bilmediğimiz bir şeydir) Anlamadığımız bir dille okuduğumuzda, ‘Bilmediğimiz bir şeyin’ peşine düşmüş olmuyor muyuz? Ayetin açık anlamına rağmen;“Bundan sorumlu olmadığımızı savunabilir misiniz?”
*** … Sarhoş iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayınız. (Nisa.43)
“Namaza Yaklaşma Yasağının gerekçesi” Ne söylediğini bilmemektir. Sarhoşluk; Ne söylediğini bilmemenin, sebeplerinden sadece biridir. Sarhoş değilsiniz, fakat anlamadığınız bir dille ezbere okuduğunuz(?) için, ‘Ne söylediğinizi bilmiyorsunuz /’ anlamıyorsunuz’ Namaza yaklaşabilir misiniz?
*** Bu, (Kuran) sana ve toplumuna bir hatırlatmadır. Ondan sorumlu tutulacaksınız. (Zuhruf.44)
Her Müslüman, Kuran’dan sorumludur. Bu Ayeti anlamadığınız dille, on kez okusanız. “Ne diyor?” Sorusuna cevap veremezsiniz? Sorumluluğumuz bir ayetten değil tüm Kuran’dandır. Buna nasıl cevap vereceğiz.
*** Tevrat'ın yükünü üstlenip de sonra onu taşıyamayanların durumu, sırtına ciltlerle kitap yüklenmiş eşeğin durumuna benzer. Allah'ın ayetlerini yalanlayanların durumu ne acıdır!...(Cuma.5)
Kuran’ın indiği dönemde, önlerindeki örnek İncil ve Tevrat idi. İslam’ın çıkar için rahatça kullanılabilmesinin en etkili anahtarı Kuran’ın anlaşılmasının engellenilmesidir. Kısa sürede, bu örnekleri geride bıraktık. “Yükümlülüklerimizi taşıyamayacak duruma düştük.” Buyurun, ‘Ciltlerle kitap taşıyanların’ durumuna düşmediğimizi’ savunun...? Ve Kaçınılmaz Netice:”
*** … Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.(Yunus.100) Ayetine muhatap olmaktır.
Kuran, objektif olarak incelendiğinde; Kişinin, Ana dilinde çevirisini okumasının ve Dinini bununla yaşamasının gerektiği net olarak görülebilir. Kuran’ın açıkça hükme bağladığı konularda; Fıkıh ne diyor? Sorusunun anlamı yoktur. Yine de özet olarak bakalım:[1] Yine, Objektif değerlendirildiğinde; Kişinin, Dinini, Ana dili ile yaşmasında; Fıkıh Hükümlerinde de ciddi bir engel yoktur. Ancak; “Dini çıkarı için kullanmak isteyen siyasi güçler ve onlara hep maşalık yapmış olan Din Adamları(?)” -her noktada olduğu gibi- bu noktada da, İslam’ı bulandırmışlardır.
** Kuran’a mı uyuyoruz? “Atalarımızın yolundan mı” yürüyoruz...?
Müslüman olduğu kanısında olan bir kişi; “Kitabın?” sorusuna, “Kuran” cevabını verir. Bir de “Kitabına Uyuyor musun?” diye sorarsan, cevabı -azından- bir “Ters bir Bakış” olacaktır.
Bu durum gerçek mi? Büyük ihtimal, aldanıştır... Bilinçsizliktir...
Kuran’ın İndiği dönemlerde; Kuran’ın “Müşrik” dedikleri, Elçinin davetine;
“…Biz, Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız…” (Bakara.170) cevabını veriyorlardı.
Çok acıdır; O tarihten 14 asır sonra (21.Asırda), Ve Kuran tümüyle elimizde iken, farkında olmasak da / açıktan söylemesek de, bizde “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyuyoruz.” Bu yargı, “İslam dininden olduğunu düşünenlerin” çoğunluğu için de geçerlidir. İçimizden, Yüz kişiden kaç kişi, Din adına, Atalarından / hocalardan duyduklarını; “Doğru mu? Kuran’a uygun mu?” diye sorgulamaktadır.
-- Bu sorgulamanın yapılabilmesi için; toplumda gördüklerinin etkisinde kalmadan; “Kuran ne diyor?” diye; baştan sona, iniş sırasına göre, Kuran’ın, en azından bir kere Düşüne-düşüne, okunması gerekir. Bunu yapmadan,-kusura bakmayalım- “Hayır! Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola değil, Kuran’a uyuyorum!” dememizin hiç bir anlamı yoktur. Bunun doğal sonucu, Kuran’ın toplum tarafından dışlanılması ve anlaşılmasının engellenmesidir.
*** Elçi diyecek ki: "Ey Rabbim, benim toplumum bu Kur'an'ı dışladı / terk etti" (Furkan/30)
Bugün, Mazeretimiz / Savunmamız:
“Bak…! Ayette, ‘Kuran Arapçadır’ yazıyor…?” demek oluyor.
Evet, Kuran’ın Orijinali Arapçadır. Gerektiği her zaman, yine “Kuran’ın orijinaline” başvurulacaktır.
Sorulara, “Geniş Açıdan Bakarak Cevaplar Aramak” zorundayız. İslam’ı bilinçli olarak Çıkarı için kullananlar ve çevreleri; çıkarları gereği, Kuran’ın kendi toplumları tarafından anlaşılmasını istemezler. İçlerinde Prof. Etiketli Alimlerin(!) de olduğu bazı Din adamları da, nedenini açıklamadan aynı savunmayı(?) yapıyorlar. Bunlar tarafından şartlandırılan toplumun büyükçe bir bölümü de, bunlardan duyduklarını tekrar ediyorlar.
Kuran’a bakarak; Düşünelim / Soralım / Sorulara cevap isteyelim / Sorulanlara Cevap verelim
Girişteki Ayete tekrar bakalım;
*** Biz onu anlayasınız diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.( Yusuf.2)
Evet, Tek başına bu Ayet, Toplumların Kitabını ana dili ile okuması ve Dinini / İbadetlerini ana dili ile yaşması için yeterlidir. Bu gerçek; sadece Kuran’a bakılarak, detaylı olarak görülebilir.
-- Bak…! Ayette, ‘Kuran Arapçadır’ yazıyor…?” Sorusuna cevap vererek başlayalım…!
-- “Kuran Arapçadır” anlamında ifadesi olan Ayetlerin neden tamamına bakmıyorsunuz?
Dikkatle bakarsanız; aynı Ayetin içinde Neden Arapça olduğunun Açıklandığı da görülecektir.
Bu Ayetlerde;”Neden Arapça olduğunu açıklayan ifadelerin” altı çizilmiştir. Bu ifadelerde, “Neden Arapça olduğu” rahatça anlaşılacak şekilde açıklanmıştır.
(Takva sahibi olmak: “Allah’’ın emirlerini ve sevdiği şeyleri yapmak; Yasaklarından ve sevmediği şeylerden kaçınmak” olarak açıklanmıştır.)
-- Şimdi bu Ayetlere tek-tek bakalım:
*** Biz onu aklınızı kullanasınız diye Arapça bir Kuran_okuma yaptık. (Zuhruf.3)
İnsan, anlamadığı bir konuda aklını kullanabilir mi?
*** Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?
(Kamer 17 22 32 40) Bu ifade, aynı surede dört kez tekrarlanıyor. Kaçınılmaz Hüküm: Düşünenlerden olmaktır.
*** Biz, bu Kur’ân’ı Arapça; hüküm kaynağı olarak indirdik … (Rad.37)
*** Kitap, bilen bir toplum için, Ayetleri, detaylıca açıklanan Arapça bir Kur’ân’dır. (Fussi.3)
*** apaçık bir Arapça lisan ile indirilmiştir. (Şuara.195)
*** … haksızlık edenleri uyarmak, iyilikler yapanları müjdelemek için Arap diliyle indirilmiş, (öncekileri) onaylayan bir Kitap’tır. (Ahkaf/12)
*** Allah’ın emirlerini ve Sevdiği şeyleri yapsınlar; Yasaklarından ve sevmediği şeylerden kaçınsınlar diye …. pürüzsüz Arapça bir okuma olarak indirilmiştir. (Zümer.28)
*** … Biz takvâ sahibi olsunlar yahut onlara yeni bir öğüt oluştursun diye onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik. …. (Taha.113)
*** :... geleceğinden şüphe olmayan toplanma günü ile de uyarasın diye sana Arapça bir Kur’ân vahyettik…(Şura.7)
** Toplumlara Tebliğler, İçlerinden Seçilen Elçilerle, Kendi Dilleri ile Yapılmıştır...
***:Gerçekleri açıkça anlatabilsin diye her Elçiyi kendi toplumunun diliyle gönderdi ...(İbrahim.4)
Ayrıca; Her kesimin anlayabilmesi için kolaylaştırılmıştır:
*** İşte şüphesiz Biz onu, İnananları / Sakınanları müjdeleyesin, İnanmayanları uyarasın diye senin dilinde kolaylaştırdık. (Meryem.97)
*** Biz o Kur'an'ı senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler. (Duhan.58)*
*** … ‘ona (Kur’anı) bir kişi öğretiyor’ dediklerini biliyoruz. O kişinin dili yabancıdır. Oysa (Kuran) apaçık, düzgün bir Arapçadır. (Nahl./103)
Bir bilgi, başkasına, ancak bildiği bir dille öğretilebilir.
*** …Eğer Biz O’nu yabancı dilde bir Kuran yapsaydık, elbette onlar: ‘Ayetleri anlaşılacak şekilde verilmeli değil miydi? Arap’a yabancı bir dille hitap edilir mi’ diyeceklerdi … (Fussi.44)
Ayette, “Topluma Ana dilinden başka bir dille” Hitap etmenin Mantıksızlığı çok güzel vurgulanmıştır
Topluma, “Bilmediği bir dille hitap edilir mi?” Sorusunu sormak; ‘Sadece Araplara ait bir hak değildir aksini düşündüğümüzde, Allah’a ‘Adaletsiz’ demiş oluyoruz. Bu, tüm toplumlara tanınan bir haktır.
İslam’ı sonradan kabul eden kişiler ve toplumların yapacakları tek şey, Kuran’ı Ana dillerine Çevirisinden okuyarak dinlerini ona göre yaşamaktır. Bunun dışındaki iki seçenek düşünülebilir:
1- Toplumun tüm fertlerinin, “İyi derecede Arapça öğrenmesidir” Yani toplumda tüm Kişilerin, “Bir Meslek öğrenecekleri” en güzel yıllarını bir dili öğrenmek için harcamasıdır(?) Bunun bir mantığı olabilir mi? Topluma diğer meslekler gerekmiyor mu? Bunun anlamı “Toplum ilerlemesin / Azından yerinde saysın” demektir.
2- Bizim yaptığımızdır. Kitabını, Anlamadan okuyarak (okuyamıyorsa, papağan gibi tekrarlayarak) en azından bir kısmını Ezberleyeceksin. Ve “Dinini Anlamadan Ezbere –okuduğunu zannederek(?)- Yaşayacaksın(?)”
** Ve Kuran Kursları:
Girişte Yazdık: “İnananların, Kitabının Arapça Orijinalini okuyabilmesine Karşı değiliz. Bunu yapabilmesinin gerektiğine inanıyoruz” Sorun; Çocukların, “Kuran’ı anlamadan ezberden okuyabilmek için” öğrenim çağının en güzel yıllarını vermeleridir. Bu çocuk; Kuran’a ait ne öğreniyor? Cevap: “-Hiçbir şey!”
Asırlarca yapılmış. Toplum ne Kazanmış? Cevap: “-Hiçbir şey!” (Hayır! Diyen yazsın konuşalım.)
Şimdi; bir taraftan, “Kuran’ın Mealini okumak ...... Günah” deyip, öbür taraftan, her noktaya “Kuran kursu açanlar / Açmak isteyenler” İslam’a Saygılı olduklarını İddia edebilirler mi? (İddia eden Yazsın, konuşalım.)
5-7 Yaşındaki çocukları, 14 asır öncesinin Arap kıyafetlerine sokarak; “Bakın... Biz gerçek Müslümanız” reklamı yapmak(?) Bu İslam’a ancak Hakaret ve Topluma, bağıra-bağıra Salak demektir.(Hayır diyen Yazsın, konuşalım.)
Peki, bu Topluma, Bu kötülük neden yapılıyor? Cevap: “İslam’ı, Çıkarları için,daha rahat kullanarak, Servetlerine daha büyük Servetler katmak için” Birazcık gözümüzü açarak bakabilirsek bunu görebiliriz...!?
Bilmediğimiz / Düşünemediğimiz ve Bize söylenmeyen en acı gerçek nedir? Bu “Ezbere okumayı” Toplumun büyük bir bölümü, “Yanlış / Hatalı” yapmaktadır. Aynı derecede, -ezbere, anlamını bilmeden hatalı okumayla- bir Arap Amire meramımızı anlatmaya kalksak, bizi hemen huzurundan kovar. Bu Saygısızlığın çok daha büyüğünü Yüce Yaradan’a yaptığımızın farkında bile değiliz.
Sünni Mezhepler; “Ayetin bir kelimesi, Anlamı bozulacak kadar hatalı okunursa Namaz bozulur” diye Fetva vermiştir. İslam toplumlarında, ortalama %5 kişi; “Ben Hatasız okuyorum; Benim Namazım geçerlidir” iddiasında bulunabilir mi? Büyük çoğunluk, Buyursun, Bu fetvaya rağmen; “Namazını bozulmadan kıldığını iddia etsin...!?”
** Kuran’daki Ana Kavramlar, Öncekilerin Kitaplarında da vardır...
*** Bunlar (Kuran’da bildirilen ana kavramlar) ilk gönderilen kitaplarda da vardır.İbrahim’in ve Musa’nın kitaplarında (Ala.18,19).
*** O (Kuran) şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da var (Şuara:196)
Allah’ın (Tapılacak İlahın), Bir ve Tek olduğu…” gibi Ana kavramlar, tüm peygamberler tarafından toplumuna tebliğ edilmiştir. Bunu; Peygamberlerden bahsedilen Ayetlerde, -en az birer kez- tekrar edildiğini görürüz. Bu tebliğ, O Peygamberin ve toplumunun dili ile yapılmıştır. O Kavramların, Kuran’daki tekrarı, bir bakıma o ilk vahiylerin tercümesidir. Bunu neticesi; Kuran’la sonradan tanışan, dili Arapça olmayan kişi ve toplumların yapacakları tek şey; Kuran’ın Ana dillerine çevirisini anlayarak okuyacak, Dinlerini; kitaplarından öğreneceklerdir..
Kuran’ın neden Arapça olduğu; Elçilerin tebligatını toplumlarına Ana dilleri ile yaptığı, Ana kavramların tüm indirilen kitaplarda ortak olduğu; Yukarıdaki Altı çizili satırlarda açıklanmıştır. Bu satırlar tekrar okunduğunda görülüyor ki:
Ana Neden Anlamaktır. “Topluma Ana dili ile hitap etmek hükmü” getirilmiştir. (Fussilet 44) Allah’ın Emirlerini, Sevdiği şeyleri yaparak; Yasaklarından sevmediği şeylerden uzak durarak; kötülüklerden korunmak. Haksızlık yapanları uyarmak, İyilik yapanları müjdelemek; okunan Ayetlerden öğüt / İbret alarak; Neyi / Nasıl yapacağımıza, “Düşünerek, Aklımızı kullanarak” kararlar vermek. Olarak özetleyebiliriz
Kuran’a yapılan; “Anlamak zordur. Biz Anlayamayız!” iftirasını, Kuran Yalanlıyor:
Kuran; Apaçık-Düzgün-Pürüzsüz bir Arapça ile indirilmiş; Detaylandırılmış, Kolaylaştırılmıştır.
Kuran’ın bu sözlerine inanmalıyız. Kuran’a yapılan iftiralara değil..
Kitabının Çevirisini / Mealini, okuyan /anlayan kişi; İslam adına; yazılanları / söylenenleri, Kitabının yazdıkları ile karşılaştıracaktır. Bunu yapabilen kişi; “Atalarının yolunda” olmak yerine, Kuran’ın Dosdoğru yolundan, emin adımlarla yürüyebilir.
________________________________
DİP NOTLAR:
[1]- Kaynak: ANA DİLDE İBADET MESELESİ / Y. N. ÖZTÜRK / Yeni Boyut Y. 7.Baskı -2002
Bilinen klasik usulde, İslam’da Hüküm Kaynakları: (Kuran, Hadis, İcma, Kıyas …) olarak sıralanır.
Bu kaynaklara dayanılarak(!) İslam’a ait her konuyu kapsayan(?) Fıkıh hükümleri / Fetvalar inşa edilmiştir. Görünürde, Kuran başta geliyorsa da, Hadislerle Ayetlerin Nesihi (Hükmünün İptal edildiği(!?)) Dikkate alındığında, Hadislerin çoktan Kuran’ın önüne geçtiğini söylemek abartı olmaz.
* Selmani Farisi, Hemşerilerinin istemi üzerine, Peygamberimizin onayını alarak;”Fatiha’nın Farsça Çevirisini” İrana göndermiştir. [s:90] Bu olay, “Peygamberimizin, Ana Dilde İbadete Onayı” Anlamına gelir. Bu Tarihi gerçeği değiştirebilecek bir “Fakih ve Fetva” düşünülemez.
“Farsça (yani Arapçadan başka bir dille) Namaz” Peygamberimizin sağlığında (Medine döneminde) İran’da başlamıştır. Bu uygulama, Müslüman Komutan Kuteybe’nin Buhara’da yaptırdığı (H.94 M.712) Camide, -en az- Kuteybe’nin ölümüne (H.97 M715) kadar devam etmiştir. [s:121] S.Farisi’nin, Fatiha’nın çevirisini, yaklaşık H:4.yılda gönderdiği varsayıldığında, İran’da Farsça (Arapçadan başka bir dille) namazın, en az 90 yıldan fazla kıldırıldığı neticesine varılır.
* İmamı Azam’a göre; “Fatiha’yı hatasız okuyabilen -Arapçayı bilenler dahil- isterse, Namazını Fatiha’nın (Kuran’ın) Çevirisi ile kılabilir” şeklindedir. [s:94]. Ebu Hanife’nin bu fetvası da, görüşlerini, ölümünden sonra, 6 Kitap halinde aktaran en büyük öğrencisi Ebu Muhammed (öl.M.804) tarafından bize ulaştırılmıştır. [s:115]
Talebeleri, Ebu Muhammed ve Ebu Yusuf, (İmameyn) “Fatiha’yı Arapça hatasız okuyamayanlar, Kuran’ın Kendi Dilinde Çevirisini Okuyabilir” görüşündedirler. [s: 93] Bunun Neticesi, Hanefi Mezhebine göre, -İ.Azam yerine İmameyn’e de uyulsa- “Arapçayı Hatasız okuyamayan herkesin” Namazda Fatiha’yı / Kuran’ı “Kendi Dilindeki Çevirisinden Okuması” gerekir.
* İmam Şafii; “Fatiha’yı Hatasız okuyamayanlar, Namazda, Allah’ı Yüceltici Dualar / İfadeler okurlar. Bunu da yapamayanlar, Fatiha’yı okuma süresi kadar ayakta durur sonra Rüku yaparlar.” diyor. Bu savunulabilir mi..? (En güzel Dua olan, Fatiha’nın Ana dilinde çevirisini okuma da… Ne yaparsan yap…!?)
* İmam Maliki ve İmam Hambeli de -yaklaşık- İ,Şafinin görüşündedirler. [s:41]
Dört Sunni Mezhep “Bir kelimenin Anlamı Bozulacak kadar Hatalı okunması Namazı Bozar” demektedir. Ana dili Arapça olmayan İslam toplumlarında Ciddi bir araştırılma yapılsa, ‘Hatasız okuma’nın %10’un altında olduğu rahatça görülebilir.
* Fatiha’yı Hatasız Okumayı öğreninceye kadar Ambalajına sarılan Yalanlar:
* Ebu Hanife, “Sonradan öğrencilerinin görüşüne döndü” Yalanı. Yukarıdaki görüşünü yazan öğrencisinin, “Bizim görüşümüze döndü” görüşünü yazmamasını savunabilecek bir “Mantık” olabilir mi?
Yakınlarda duyduğum daha büyük bir yalan: Farisi’nin İran’a gönderdiği “Fatiha Çevirisi de” “Bu Şarta bağlı(?)” imiş!? Namazın Ana Dilde kılındığı 90 yılı ne yapalım? Cevap şamar gibi:; Şu anda, İran’da Namaz Arapça kılınıyor! Bu durum; İslam’ı çıkarı için kullananların gerçek İslam’a galibiyetidir. Ve İslam toplumlarının, Acısını duymadıkları(?!) en büyük yarasıdır…